Herkesin duyduğu ama tam olarak ne ifade ettiğini bilmediğidir, popülizm. Popülizmin tanımını yapmamız kavramın kendisinden dolayı bizi zorluyor. Popülizm kavramı geçmişte birçok durumun yerine kullanılmıştır. Siyasi açıdan farklı taraflar için kullanılması kavramın anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Günümüzde de bunun devam ettiğini görebiliyoruz. Bu durumun bir sonunun olup olmadığıysa tartışma konusu.
Bugün baktığımızda popülist bir lider, halkı tanımından bağımsız olarak ikiye ayırır ve bir kısmını gerçek halk, geri kalanı ise yozlaşmış elitler olarak değerlendirir. Sözde o elitler halkı sömürmekte, buna karşılık popülist lider halkın hakkı için ve halkın tek sözcüsü olarak elitlere karşı savaş açmaktadır. Bu sebeple popülizm temelinde bir seçkin karşıtlığıdır.
Popülist hareketlerin ilk örneklerini 19. yüzyılın ortalarında görürüz. Avrupa’da ilk popülist hareket, 1870’li yıllarda entelektüel Rusların Çarlık rejimine isyanıyla gerçekleşmiştir. Narodnik hareketi olarak adlandırılan bu olayda entelektüel popülistler köylü sınıfının gücünden yararlanmak istemiştir; ancak köylüler bu talebe karşılık verme konusunda isteksiz kalmıştır. Amerika’da ise ilk popülist hareket toprak temelli olmuştur. ABD’de Halk Partisi (People Party) adıyla örgütlenen popülistler, demiryolu işletmenlerine karşı köylü kesimin desteğini alma yoluna gitmişler; ancak Cumhuriyetçiler ve Demokratlar karşısında çözülmeye uğramışlardır. Amaçları bakımından ayrışsalar da iki hareketin de bakış açısı gerçek halkın temsili olarak şekillenmiştir.
Popülizmi Anlamak: Çıkmaz Yollar
Popülizmi tanımlayamadığımız için anlayamıyoruz. Popülizm, farklı bakış açılarına göre değişmektedir; hatta kavramın geçmişteki hatalardan ders aldığını bile söyleyebiliriz. Geçmişten dersi sadece iyiler almaz, kötüler de kendini geliştirmeye devam eder. Popülizmden bir ideoloji olarak bahsetmek zordur. Derinleşmekten kaçınır ve bir erdemi yoktur. Nereye koyarsanız orada durur ve sorunun bir parçası olmaya devam eder. Isaiah Berlin popülizmi daha anlaşılır kılabilmek adına “Külkedisi Kompleksi” metaforuna başvurur. Bu mecazi benzetmeye göre, adına popülizm dediğimiz şeyi bulduk derken bir bakarsınız ki yanılmışsınızdır.
Popülist liderler de kavramın bu kadar yanıltıcı olmasından dolayı sürekli bir kararsızlık içerisindedirler ama soracak olursanız hepsi halkın iyiliği için çabalamaktadır. Bunun aksini söyleyenleri halktan saymazlar ve onlara karşı savaşırlar. Tek bir doğru varmışcasına, tek bir insan tipi varmışçasına...
Popülizm her şeyden biraz ister: siyasal islamda da görürüz onu, milliyetçilikte de hatta solda da. Chantal Mouffe’nin söylemiyle; sağ ve sol bakımından iki tarafın da radikalleşmesi sonucu ideolojilerin birbirine yaklaşmasına “At Nalı Teorisi” ismini verir. Mouffe’nin bu benzerliğe bir diğer örneği de popülizmdir.
Edward Shils 1950’lerde popülizme bağlamsal bir tanı koymuştur. Çok yüzeyli bir olgu olarak tarif ettiği kavramın aslında Alman Nazizmi ve Rus Bolşevizmi olduğunu söylemiştir. Shils, popülizmin “iktidar, mülkiyet, eğitim ve kültür üzerinde tekeli olduğuna inanılan, yerleşik ve farklılaşmış bir yönetici sınıfın topluma dayattığı düzene karşı halkta bir hoşnutsuzluk durumu bulunan her yerde” ortaya çıkabileceğini söyler.
Shils’e göre seçkinler ve kitleler arasındaki ilişki popülizmi anlamamıza yardımcı olur. Shills’in araştırmaları, popülizmin köklerinin Almanya’da devlet ve kilise otoritesinin yerine halk (folk) kurumunun koyulmasına kadar uzandığını iddia etmiştir. Popülizmi başlatan, modernleşme eğiliminde olan dünyada merkez ve çevre arasında ortaya çıkan gerilimdir.
Basit olarak anlatmaya çalışırsak bir yanda liberaller, liberalizm karşıtı kitlelerin popülizme, milliyetçiliğe ve bazen açıkça yabancı düşmanlığına kapılmasından endişelenirken; diğer yanda demokratlar “liberal teknokrasinin” yükselişi, yani sıradan halka karşı sorumluluğu olmayan seçkin uzmanların “sorumlu yönetiminden” endişelenmektedir.
Sadece Halkın Bir Kesimi Gerçekten Halktır!
Popülizmi belirleyen birçok parametre vardır. Bunlardan ilki seçkin karşıtlığı ve mağduriyet vurgusu. Ortada bir mağduriyet yoksa popülizm de yoktur demek pek de yanlış olmaz. “Bu sistemin mağdurları biziz, bunu beraber değiştirebiliriz.” cümlesi bir metot cümlesidir popülizmin. Halk egemenliğinin ağırlığı çokça hissedilmektedir. Popülist halkı kazanmanın yolu, halkın haklarını gasp edenlere karşı olmaktır. Çoğulculuk karşıtlığı ve halk adına konuşma da bir diğer parametredir. Popülistlerin kendilerini “halkın adamı” olarak görmeleri de bu yüzdendir. Halkın tümü kendileridir. Herhangi bir farklı fikri düşman edinirler ve dışlarlar. Sonuç olarak demokrasiye zarar veren bir etken de ortaya çıkar. Conovan popülizmin kimlik haritasını oluşturmakta büyük çaba harcamıştır. Ona göre popülist hareket, siyasi sahnede yedi farklı şekilde vardır. 1) Çağdaş dünya düzeninin problemleriyle uğraşmak durumunda kalan geri kalmış tarım ülkelerinde olan sosyalist tepki, 2) Sermayedarların baskısı altında yaşamlarını idame ettiren kırsal kesimin ortaya koymuş olduğu tepki, 3) Değişime karşı geleneksel öğelerin korunmasını amaçlayan bir kırsal tutum, 4) Halk egemenliği düşüncesinin elitler tarafından kontrol edildiği inancı, 5) Erdemin, toplumun çoğunluğunu oluşturan sade halkta ve onların geleneklerinde saklı olduğu düşüncesi, 6) Halk egemenliğinin en üstün ilke olduğu düşüncesi, 7) Destekçileri arasında kentli işçi veya kırsalda yaşayan insanların olduğu siyasal bir hareket (Laclau, 2007: 17).
Popülist diye adlandırdığımız partilerin belirli bir seçmen kitlesi olduğundan bahsedebiliriz. Avrupa’da sağ-popülist partilere oy verenler genellikle daha az eğitim ve düşük gelir sahibidir.
“Genel İrade”nin Popülizmi
Demokrasi rejimin barışçıl yollarla değişmesini sağlayan esaslar bütünüdür. Hukukun üstünlüğü, siyasal çoğulculuk, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, protesto hakkı, azınlıkların korunması gibi birçok ilkeyi içerir. Popülist partiler ise kendi lehlerine olan oy verenleri genel irade olarak kabul ederler ve demokrasiyle bu noktada ayrışırlar. Popülistler demokratik rejime karşı değildirler ama sadece kendi demokratik düzenlerine bağlıdırlar. Demokrasi rejimini de bol bol kendi lehlerine kullanırlar. Popülistler temsili demokrasiye ilişkin de çarpık bir bakış açısına sahiptirler. Modern temsili demokrasi iki yönden yetersizdir onlara göre. Birincisi, demokrasi verili haliyle halkın çoğunluğunun iradesini değil azınlıkları dikkate almaktadır. Bu azınlığın bir sınıf ya da etnik grup olması, popülizmi soldan sağa doğru konumlandırır. Azınlık bir sınıfın egemenliği sol popülistler iken, merkezi etnik ya da kültürel kimliğe yabancılaşmış elitleri düşman olarak kuranlar sağ popülistler olmaktadır. İkincisi ise demokrasinin temsil edeceği halkı homojen bir kitle olarak görmeleri ve temsili, lidere koşulsuz devredilmiş bir yönetim hakkı olarak kavramalarıdır.
Demokrasinin önemli bir ilkesi olan çoğulculuk, farklı görüşlerin varlığının görünürlüğünü arttırır ve farklı fikirlerin de iktidara gelmesini sağlar. Bu durumda popülizm ise, çoğulculuğa aykırı hareket eder. Siyasal alanı daraltan bu yaklaşım, orta ve uzun vadede demokrasinin temel esası olan iktidarın barışçıl yollarla değişimi ilkesini tehdit etmektedir. Popülist partiler kendilerine hizmet için demokrasi rejiminin bir parçası olan seçimleri kullanırlar. Fakat demokrasi rejiminin diğer önemli unsurlarını, halkın iradesini engelleyeceği düşüncesiyle yerine getirmezler ve seçmenlerin artık onları desteklemeye devam etmediği süreçte de onları birer seçkin haline getirirler ve onları dışlarlar. Bununla birlikte sorumluluktan kaçınma arayışı demokratik rejimin hesap verebilirliğine zarar verirken, toplumda çoğulcu demokratik bir yapının varlığına ve bir arada yaşam kurulmasına tehdit oluşturur.
Avrupa’da Sağ Popülizm
Avrupa’yı 1990’lardan beri popülist hareketler etkisi altına almıştır. Sağ ve sol kesimden popülist partiler önemli oy oranlarına ulaşmıştır. Avrupa’da sağ popülist partiler; yabancı düşmanlığı, ırkçılık, elit karşıtlığı ve diğer dinlere karşı tahammülsüzlük özellikleriyle bilinir. Özellikle soğuk savaş dönemi sonunda AB karşıtlığı ve elit düşmanlığı siyasal alanda daha görünür hale gelmiştir. Bu duruma örnek olarak Hollanda’yı verebiliriz. Hollanda’da Özgürlük Partisi (PVV), Avrupa’daki sağ popülistler arasında öne çıkıyor. Partinin genel başkanı olan Geert Wilders, ayrıca partinin tek üyesi konumundadır. Anti-semitist özelliklere sahip olan sağ popülist partilerin istisnası olarak görülen PVV’nin, ilgili literatürde İsrail Devleti ve Yahudi lobisi tarafından desteklendiği belirtilmektedir. Hollanda’da popülizm 20. Yüzyıldan itibaren kademeli bir şekilde artışa geçmiştir. İlk döneminde kurulan popülist partiler, Hollanda siyasetinde başarı sağlayamamışlardır. Bunun sebebi ise Hollanda siyasi sisteminin sütunlu yapısıdır.
Yazan: Pespaye
Kaynakça:
Taggart, Paul A. (2000) Popülizm. Çev. Barış Yıldırım.
Odabaş, B. (2021) Demokrasi İle Popülizm Arasındaki İlişki. Cihanşümul Akademi Sosyal Bilimler Dergisi; 2(2), 1-18.
Uslu, C. (2021) Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi; 9(1), 217-230.
Müller, C. (2016) Was ist Populismus? İletişim Yayınları; 2507
Yağız, D. & Can, C. (2023) Avrupa’da Sağ Popülizm: Hollanda’da Özgürlük Partisi Örneği. Journal Of Political Administrative And Local Studies; 6(2), 61-74.
Müller, J. W. 2018. Popülizm Nedir? Bir Deneme. Çev. Onur Yıldız. İstanbul: İletişim Yayınları.