Eyes Wide Shut(1999) veya ülkemizde yayınlanan ismiyle “Gözleri Tamamen Kapalı” cinselliği eşi benzeri olmayan bir şekilde ele almayı başarmış eşsiz bir filmdir. Efsane yönetmen Stanley Kubrick’in son filmi olması, içerisinde bulunan ayin sahnesi, parti sahnelerinin Rothschild ailesine ait 1854 yılında inşa edilmiş Mentmore Towers isimli malikanede çekilmesi filmi daha da gizemli kılıyor. Ayrıca filmin büyük çoğunluğu Arthur Schnitzler’in “Rüya Roman” isimli kitabından uyarlamadır. Kubrick ne yazık ki takıntı derecesinde emek verdiği bu filmin galasını görmeden hayata gözlerini yummuştur. Eyes Wide Shut içerdiği sembolizm ve temalar ile yıllardır birçok farklı açıdan yorumlandı. Gerçekten anlatılmak istenen olay cinselliğin ötesinde olabilir ama bu yazımda işin komplo teorisi kısmıyla pek ilgilenmeyeceğim.
Öncelikle filmin temaları cinsellik, ölüm ve aşktır. Kubrick’in filmde bu duyguları kullandığı renk paleti ile yansıttığı inanılmaz derecede belirgin. İki saat otuz dokuz dakika boyunca kırmızı, mavi ve altın sarısı bize karakterlerin duygu değişimlerini yansıtmaktadır. Filmin başrollerinde yer alan Nicole Kidman ve Tom Cruise evli bir çifti canlandırmaktadır, bu ikilinin o dönem gerçek hayatta da evli olduklarını unutmayalım. Bu tercihi Kubrick’in bilerek yaptığı aşikar. Film boyunca çift, ilişkilerinin sınırlarını zorlar, birbirlerini aldatma noktalarına yaklaşırlar, başkalarıyla flört eder ve ilgi duyarlar. İnsan içgüdülerinin bu derece şeffaf bir biçimde anlatılması belki bazı izleyicilerin kendini sorgulamasına sebep olurken bazılarının rahatsız olmasına sebep olmuştur. Film boyunca yaşanan onca şeyden sonra Nicole Kidman’ın karakterinin (Alice) ve Tom Cruise’un (Alice’in doktor eşi Bill) diyaloğu bize tüm filmin eleştirisini özetlemektedir:
Alice: Belki minnettar olmalıyız. Bu kadar macera atlattığımız için minnettar olmalıyız. GERÇEK DE OLSALAR, RÜYA DA OLSALAR.
Bill: Bundan emin misin?
Alice (ağlamaklı bir sesle): Emin miyim? Şu kadar eminim, bir gecenin gerçekliğinin bütün bir hayatın gerçekliği olabileceğinden emin olduğum kadar.
Bill: Ve hiçbir rüya sadece bir rüya değildir.
Alice: Önemli olan şey ŞU AN UYANIĞIZ ve umarım daha uzun bir süre öyle kalırız.
Bill: Sonsuza kadar.
Alice: Sonsuza kadar mı?
Bill: Sonsuza kadar.
Alice: O kelimeyi kullanmayalım olur mu. BENİ KORKUTUYOR... ama seni seviyorum ve sen de biliyorsun ki en kısa zamanda yapmamız gereken bir şey var.
Bill: Nedir o?
Alice: Seks.
Filmimizin ismi Eyes Wide Shut (Gözleri Tamamen Kapalı) fakat bu filmde kimin rüya gördüğünü (gözlerinin kapalı olduğunu) veya yaşananların hangi kısımlarının rüya olduğunu bilemiyoruz. Bazıları için rüya gören Bill bazıları için rüya gören Alice olabilir. Bunca yıldan sonra halen bu konuda emin olamıyorsak bu yönetmenin başarısını göstermektedir. İki saat otuz dokuz dakikamıza Dmitri Şostakoviç’in Second Waltz bestesi ile başlarız. Alice ve Bill davetli oldukları bir baloya gitmek için hazırlanmaktadırlar. Evin çoğu köşesi kırmızı ışıklarla döşelidir, kırmızı kanepeler, koridorda bir kırmızı çiçek ve kırmızı temalı bir tablo. Bu çiftimizin tutkusunu yansıtıyor.
Bir sonraki sahnede çiftimiz baloya varmışlardır. Bill piyano başında arkadaşı Nick Nightingale ile karşılaşır. Kısa bir sohbetten sonra Nick arkadaşı Bill’e piyano çaldığı bir mekandan bahseder ve yanına uğramasını teklif eder. Bu sürede Alice tek başına bir köşede kokteyl içmektedir ve oldukça sarhoştur. Yanına Sandor Szavost isimli bir adam yaklaşır, aksanlı İngilizcesiyle Alice ile flörtleşmeye başlar. Daha sonra Alice ve Sandor dans etmeye başlarlar. Bu esnada eşi (Alice), doktor Bill’i izlemektedir ve o da boş durmamaktadır ve başka bir köşede iki kadınla tanışmaktadır. Kadınlardan biri daha önce doktorun hastası olduğu için Bill’i hatırlamaktadır.
İlerleyen sohbetin sonunda kadınlar Bill’in koluna girer ve ona “Gökkuşağı’nın bitti yere gitmekte olduklarını” söylerler. Gökkuşağının bittiği yer sadakatsizliğin son noktası olan aldatmadır. Bill’in eşini aldatmaya yakınlaştığı birkaç noktada Gökkuşağı vurgusunu görmekteyiz. Bazılarına göre bu sahne, sarhoş olan Alice’in kıskançlığının bir hayalidir. Gökkuşağının bittiği yere olan yolculuk balonun sahibi Bay Ziegler’in Doktoru çağırması ile gerçekleşmez. Bu sahnelerde sarının yoğunluğu anormal fazladır ve bu sadakatsizliği simgelemektedir. Film boyunca mavi renk ise korkuyu ve kıskançlığı simgelemektedir.
Bill, Bay Ziegler’ın çağrısı üzerine üst kata bir odaya gider ve burada fazla uyuşturucu yüzünden bayılmış, Ziegler’dan oldukça genç kadını görüyoruz. Ziegler korkmuştur ayrıca Doktor’dan çekinmektedir çünkü Ziegler eşini aldatmaktadır. Bill kadına sadece adını sorar ve öğüt verir, bir doktor için ilginç bir yöntem. Bunu Alice’in bir fantezisi olarak düşünmemiz de mümkündür. Alice’in kocasının mesleği hakkındaki bilgisi yetersizdir ve bu sebeple hayali bu şekildedir. Bu durum filmdeki anormalliklerden sadece biri. İzleyici filmdeki normalin dışındaki tepkileri görmekte ve rüya-gerçek arasındaki farkı algılayamamaktadır. Ayrıca burada ilk olarak insanın kirli dünyasına girmiş bulunuyoruz. Eve döndüklerinde Alice ve Bill sevişirler ama Nicole Kidman’ın bakışları karakterinin bu sevişmeyi aslında istemediğini vurgulamaktadır.
Eğer filmi katman katman derinleşen Alice’in rüyası olarak düşünürsek bu rüyanın ikinci aşaması Second Waltz’ı ikinci kez duyduğumuz 21. dakikada başlamaktadır. Bu sahnelerde Bill’i işini icra ederken görüyoruz ama bir tuhaflık var. Örneğin Bill sarışın ve neredeyse bir model kadar güzel olan hastasının göğsünü stetoskopla dinlemek için onu tamamen soymuş. Sahnenin absürtlüğünün gözümüze iyice girmesi için başka semboller de kullanılmış. Hastanenin duvarları sürrealist bir resim sergisi, Bill hastasını kontrol etmeden önce ekranda yine bir Gökkuşağı renklerine bezenmiş yılbaşı ağacı belirmekte. Bir diğer teori Bill ve arasında cinsellik yükleyebileceğimiz tüm kadınların sarışın olması onların aslında Alice’in alt benlikleri olduğu. Bu durum filmin Alice’in bir fantezisi olduğuna kanıt olarak sunulabilir. Kubrick’in nasıl bir yönetmen olduğuna dair iş arkadaşlarının röportajlarını okuyanlar onun asla rastgele bir renk, karakter ve benzerliğe yer vermeyeceğini anlayabilirler.
Gece olduğunda Alice esrar içmektedir ve Bill işten yorgun bir şekilde gelmiştir. Bu sahnede bir sevişme planlanıyor ama gerçekleşmiyor. Alice ve Bill dün gece gittikleri balodan ötürü toksik bir tartışmaya girişirler. Tartışma Alice’in kocasının mesleği ile ilgili olan kıskançlığına dayalıdır. Alice kocasına yersiz bir itirafta bulunuyor. Tatil için gittikleri otelde bir deniz subayından etkilendiğini ve eşiyle gelecek hakkında planlar yaparken bile aklında o subayın olduğundan bahseder.
Alice “Ve eğer beni isteseydi diye düşündüm...Yalnızca bir geceliğine bile olsa...Her şeyi feda etmeye hazırdım, seni, Helena’yı (çiftin kızları), her şeyi...”
Filme cinsiyet rollerinin bir eleştirisi olarak bakanlar, Bill’in bir erkek olarak film boyunca ezilmeye çalışıldığını ve bir erkeklik krizi yaşadığını savunuyor. Ayrıca bu sahnedeki diyaloglarda kadın-erkek ilişkisi Bill tarafından evrimsel olarak ele alınıyor. Sahnenin genelinde yansıtılmak istenenin karşı konulamaz içgüdülerimiz olduğu kesin ama ilginç bir nokta var. Sahnenin rüya teması devam etmekte, dışarıdan oldukça yoğun mavi bir ışık sızmakta, yatak, perdeler, mobilyalar kırmızı yoğunlukta. Kıskançlığın ve korkunun sembolü olarak mavinin camdan sızması ama aynı ortamda kırmızının da bulunması ortamın duygusunu tam olarak yansıtmakta. Başka bir sahnede beyaz olan yatağın bu sahnede kırmızılar ile kaplanması, sahne boyunca bazı nesnelerin yok olup tekrar belirmesi yönetmenin bir dikkatsizliğinin sonucu değil. Gördüklerimizin Alice’in rüyasının daha derin bir katmanına ait fantezilerinden ibaret olma ihtimali yüksek. Diğer bir teori Bill’in rüya görmekte olduğu ve bu dahil bazı sahnelerin gerçek olduğudur. Örneğin filmin ilerleyen dakikalarında Bill’in sokakta yürürken bir grup genç tarafından homofobik aşağılamalara maruz kalması veya bir hayat kadını tarafından evine davet edilmesi ancak tam birlikte olacakları sırada eşinin araması izlediklerimizin Bill’in bir rüyası olma ihtimalini arttırıyor. Bill aynı zamanda eşine bir sadakat duymakta bu yüzden rüyasında aldatmaya yaklaştığı her ihtimalde sonuca ulaşamıyor. Tabii ki her izleyici filmi farklı algılar, benim fikrim filmin her ikisinin de bilinçaltını aynı rüyada yansıtmayı başarabildiği. Belki de bu yüzden yıllardır kesin bir sonuca varılamamakta.
Tartışmanın devamında yatak odasındaki ev telefonu çalıyor ve Bill’in Nathanson isimli bir hastasının öldüğünü öğreniyoruz. Bill vefat eden hastasının evine gitmek üzere yola koyuluyor ve tartışma böylece kapanıyor. Yol boyunca eşini ve subayı birlikte olurlarken hayal ediyor. Bunu bir fantezinin fantezisi olarak yorumlayanlar mevcut. Bill vefat eden hastasının evine vardığında yatak odasında yine bir gökkuşağı renkleriyle bezenmiş noel ağacını görüyoruz. Hastasının kızı babasının başında beklemekte ve Bill’i o karşılıyor. Film boyunca Bill ile yakınlaşan tüm kadınların Alice’in alt benlikleri olduğundan bahsetmiştim. Bu kadın da tıpkı Alice gibi sarışın. Ayrıca bu sahnede duvarda bir Venedik tablosu görüyoruz. Bu Alice’in katıldıkları partide flörtleştiği İtalyan aksanlı adamın bilinçaltında bıraktıklarının bir eseri olarak düşünülebilir, ayrıca daha birçok sahnede İtalyan figürleri görmeye devam ediyoruz. Kadın Bill’i karşıladıktan sonra babasının yatakta duran cesedinin karşısındaki iki sandalyeye otururlar ve Bill’e yeni evliliğiden bahseder. Ani bir hareket ile Bill’i öpmeye başlar. Bu sahne Alice’in kocasından beklediği ilgiyi almak için ona yaklaştığı alt benliklerinden birini yansıtıyor. Odada mavi harici herhangi bir renk görmenin çok zor olması hakim duygunun kıskançlık ve korku olduğunu bize yansıtıyor. Babanın ölümü Alice’in baskılanan yasaklarının ölümü ile bağdaştırmak mantıklıdır çünkü ilerleyen sahnelerde Alice rüyasında giderek daha büyük bir tutkuyla yasakları çiğnemeye başlıyor. Kadının eşinin gelmesiyle beraber kısa bir tanışmadan sonra Bill evi terk ediyor. Devam sahnelerinde Bill’i sokakta yürürken görüyoruz. Bir dükkan önünde öpüşen genç bir çifti gördüğünde aklında halen subay ve eşinin seviştiği bir görüntü canlanmakta. Bu hayal Bill’i oldukça rahatsız etmekte ve giderek sinirlendirmekte. Bill trafik lambalarında beklerken yanına hayat kadın Domino geliyor. Domino da sarışın ve Alice ile aynı duruşlara ve mimiklere sahip. Yol boyunca geçtikleri tüm kapılar tamamen mavi renkte ancak Domino’nun apartmanının giriş kapısı kırmızıya boyanmış. Kırmızı bazı yorumculara göre Alice’in eşine olan aşk ilanının temsilidir. Alice bu sefer Bill’e bir hayat kadını benliğinde yaklaşmakta. Ancak birleşme yine gerçekleşmiyor. Bill tekrar yola koyuluyor ve bu sefer baloda gördüğü arkadaşının (Nick Nightingale) çaldığı mekana rastlıyor ve tüm filmin dönüm noktası başlıyor.
Nick, Bill’e bu gece bir gösterisi daha olduğundan ancak konumu bilmediğinden bahseder. Anlattığına göre gideceği yerin sahipleri ondan piyanoyu gözleri bağlı olarak çalmasını istemektedirler. Anlaşma yaptığı bu kişiler balolarını her defasında farklı bir mekanda yapmaktadırlar, konum ve girişte söylenmesi istenen parolayı bir saat önceden bildirmektedirler. Masada otururlarken Nick’in telefonu çalar, mekan ve şifre bildirilmiştir. Şifre “FİDELİO”. Fidelio Beethoven’ın yazdığı tek opera olması ve konusunun sadık bir kadının ölüme mahkum edilen kocasını kurtarmak için yaptıkları olduğunu söylemekte fayda var.
Ancak şifre ve konum Bill’in partiye girmesi için yeterli değildir. Bu parti maskeli ve siyah kostümlü insanların katıldığı bir partidir. Bill kostüm almak için bir dükkana gider. Dükkanın adı “Rainbow”. Bill içerideyken Rainbow isimli dükkanın sahibi, reşit olmayan kızını kadın kılığına girmiş iki asyalı adam ile yakalar. Adamları içeriye kilitler ve bu işin bir polis meselesi olduğunu söyler. Bu sahnede kız yine sarışın bir aktris. Kız Bill’e sarılır ve kulağının dibine girer, birbirleriyle b akışırlar. Filmin devamında bu baba kızı tam zıttı bir konumda göreceğiz.
Bill kostümünü alır ve partiye gider, konum ormanın içindeki bir malikanedir. Malikane içinde artık Gökkuşağı renkleri ile asla karşılaşmıyoruz. Kırmızı cüppeli ve maskeli bir adamın önderliğinde düz bir kırmızıya boyanmış halının üzerinde kadınlar çember halinde soyunuyor ve hepsi kendine yüzlerini bilmedikleri rastgele maskeli bir erkek seçiyorlar. İşte bu yer filmin başında adı geçen “Gökkuşağının bittiği yer”dir, burası cinsel hazzın merkezidir. Bir kadın Bill’i seçiyor. Ancak kadın Bill’i gitmesi için uyardıktan sonra başka bir erkeğin çağrısı üzerine uzaklaşıyor. Bill malikanede dolaşmaya başlıyor. Her bir odada onlarca insanlar yüzlerini bilmedikleri kişiler ile sevişmekte. Bu sahnenin müzikleri Joselyn Pook isimli bir sanatçının eseridir. Kubrick bizzat saatlerce istediği müzikleri sanatçıya tarif etmiştir. Malikane sahneleri filmin en meşhur sahneleri olmakla beraber bu sahnelerdeki maskelerin her biri farklıdır. Kısaca bahsedecek olursak Bill bu seks partisini düzenleyenler tarafından fark edilir ve herkesin ortasında maskesini çıkarıp kimliğini ifşa etmesi ve tamamen soyunması talep edilir. Bill maskesini çıkarır ancak o soyunmadan onu uyaran kadın merdivenlerin üstünden Bill’in yerine kendini feda ettiğini söyler. Bill konuyu araştırmaması konusunda tehdit edilir ve serbest bırakılır. Eve geldiğinde artık tüm odalarda mavinin hakim olduğunu görüyoruz. Bill’in korkusunu hissediyoruz. Kabus görmekte olan Alice’in yanına uzandığında Alice uyanır ve rüyasını ağlayarak anlatmaya başlar: “Etrafımızda yüzlerce insan vardı, her yerdelerdi, herkes sevişiyordu, diğer erkeklerle sevişiyordum. Çok fazla erkekle seviştim, kaç kişi olduklarını bilmiyorum ve beni o adamların kollarında göreceğini biliyordum, tüm o adamlarla sevişirken, senin yüzüne gülüp eğlenmek istedim ve sonra gülebildiğim kadar güldüm”. Anlattığı rüya Alice’in bilinç dışı istekleri olabilir veya Bill’e bir meydan okuma olarak da yorumlanabilir. Rüyasını bu kadar açık anlatmasının Bill’i korkuttuğunu Tom Cruise’un gözlerinden görebiliriz, Bill’in Alice’in sadakatine olan güveni giderek sarsılmaktadır. Ayrıca yansıtılmak istenen bir erkeğin kadının arzularını kontrol edememe korkusu da olabilir.
Bill kiraladığı kostümleri geri bırakırken dükkanın arka odasından sahibin kızı ve yine aynı iki asyalı adam çıkar. Dükkanın sahibi bu sefer adamlara çok iyi davranır. Bill’e de istediği başka bir şey olursa onu da ayarlayabileceğini söyler ve göz kırpar. Bazıları için Kubrick gerçekten sadece Hollywood’da dönen bu ahlaksızlıkları yansıtmak istemiştir bazıları içinse bu sahnelerde dükkanın sahibi Alice için diğer bir kötü baba figürüdür. İlerleyen bir sahnede Bill, Ziegler’ın çağrısı üzerine yanına gider ve Ziegler ona kendisinin de dün gece o partide olduğunu söyler. “O insanların kim olduğunu sanıyorsun? Onlar sıradan insanlar değillerdir. Eğer sana isimlerini söyleseydim ki söylemeyeceğim, geceleri bu kadar rahat uyuyamazdın.” Anlayacağımız üzere bu ayine katılanlar oldukça elit insanlar. Bu gibi diyaloglarda verilen mesajlardan Kubrick’in gerçek bir şeyler göstermek istemiş olma olasılığını da göz ardı edemeyiz. Bir başka bakış açısından düşünürsek sahnede Ziegler ayrıca yaşanan her şeyin tiyatro olduğu ile ilgili Bill’e oldukça tatminsiz bir açıklama yapmaktadır. Belki de Alice artık rüyasının daha üst bir katmanına gelmiştir ve bilinçaltındaki fantezilerini kendi kendine reddetmektedir.
Bill’in düşünceleri onu rahat bırakmamaktadır sürekli eşinin rüyasını düşünmekte ve subayla seks yaptıkları bir sahne gözlerinin önünde belirmektedir. Bill aklını dağıtmak amacıyla (veya eşinden intikam almak amacıyla) tanıştığı hayat kadını Domino’nun evine gider ancak kapıyı Domino’nun arkadaşı açar. Kadın yine sarışın ve mavi gözlüdür. Bill ile yakınlaşırlar ama yine planlanan seks gerçekleşmez ve Bill’e Domino’nun kan testinde aids pozitif çıktığını söyler. Bill oradan nazikçe ayrılmak ister. Filmde birçok farklı gelişmeden sonra Bill eve döner ve uyuyan eşinin yanında yastığına düzgünce konulmuş şekilde bulunan partide kaybettiği maskeyi görür. Bu sahnede Bill o kadar korkmuştur ki kravatını çözemez, elini kalbine bastırır ve taş kesilir. Ağlayarak eşinin yanına uzanır ve her şeyi anlatacağını söyler ama Alice’i oldukça tepkisiz bir biçimde sadece kocasının başını okşarken görüyoruz. Alice şaşırmıyor çünkü zaten her şeyi biliyor, hatırlarsanız teorimize göre rüya zaten ona ait.
Final sahnesinde Alice, Bill ve kızları hiçbir şey olmamış gibi bir oyuncak dükkanına gidiyorlar. Artık rüyanın en üst katmanındayız. Bir oyuncak dükkanındayız çünkü Alice yeniden masum benliğine dönüyor ve kocasını istiyor. Bu sahnede üçüncü ve son kez Second Waltz’ı duyuyoruz. Ve filmimizin son kelimesi Alice’in ağzından çıkıyor “Fuck”. Bazıları için Eyes Wide Shut gerçekleri eleştirel bir şekilde anlatan bir film, bazıları için ise gerçekle tek ilişkisi cinsellik olan psikolojik kavramlarla yorumlanması gereken bir filmdir. Kesin olan şey ise “Eyes Wide Shut” ın bize bir olay örgüsünden ziyade bir mesaj vermek istediği. Belki de Gözleri Tamamen Kapalı ile kastedilen orgazm anıdır ve Kubrick’in amaçladığı insanların cinsel arzularından uzaklaşıp gözlerini açmasıdır.
Yazar: Mülayim Sert