Yazan: Hakan Eken
9 Nisan 2025
1982 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat bölümüne girdiğimde, anne ve babamın ilkokul öğretmeni olmaları sayesinde ilkokula beş yaşında başlamış biri olarak, henüz 16 yaşındaydım.
Ancak bu erken yaşıma rağmen, ailemin 68 kuşağından olması nedeniyle hayatın pek çok zorluğu ile çok erken tanışmış, ülkemde ve okulda yaşayabileceğim zorluklara karşı şerbetlenmiştim.
Okula başladığımda 12 Eylül 1980 darbesinin üstünden henüz iki yıl geçmişti. Sıkıyönetim hala devam ediyordu. Sıkıyönetimden sonra da uzun süre olağanüstü hal koşullarında okumaya devam etmiştik. Dolayısıyla, okulumuzun önceden duyduğumuz birçok güzelliğini yaşama şansı bulamadık başlangıçta.
Okulun ilk dönemi, adı okul tarihine kazınmış değerli hocaların eşliğinde yine de güzel geçiyordu. Çalıştıkları okullarda okul duvarlarını resimlerle donatan, bayramlarda kültür sanat eserlerini üstlenen anne babamdan gelen resim yeteneğim, yine onlardan gelen eleştirel bakışla birleşince kısa sürede karikatüre kanalize olduğumdan, derslerde pek çok kez kendimi kitaplarımın sayfalarına hızla çevrildiğinde hareketli hissi veren çizgi filmler çizerken bulurdum. İlk kez henüz 12 yaşımdayken karma bir karikatür sergisine katılmıştım. Herhalde ondan aldığım hazzın etkisiyle, zaman zaman ders aralarında tahtaya korsan karikatürler de çizdiğim olurdu. Bu şekilde okulda ilk dönemi bitirdik ve ara tatile girdik.
Ne yazık ki o günlerde hocalarımız 1402 sayılı kanunla bir bir işten atılmaya başlamıştı. Okulumuz bu dönemde tam kırk tane birbirinden değerli hocasını kaybetmişti. Bu durum benim için tam bir yıkım oldu. Okulu bırakmaya karar verdim. Çünkü bu okul artık kazandığım Siyasal Bilgiler Fakültesi gibi gelmiyordu bana.
Babamla konuştum, o da “Ben de 1402 ile atılmıştım. Ama bu beni düşüncelerimden vazgeçirmedi. Hem mesleğime geri dönmek hem de bu haksızlığın hesabını sormak için mücadeleye devam edeceğim. Eminim ki senin hocaların da böyle yapacaklar. Okullarındaki abilerin de öyle hareket edeceklerdir. Mülkiye bugünlere kolay gelmedi. Çok güçlü bir birikimi var. Er ya da geç taşlar yerine oturacaktır. Sen de bu mücadelede yerini almalısın.” dedi.
Ertesi gün okula gerçek bir Mülkiyeli olarak geri döndüm. devre arkadaşlarımızla yasaklara rağmen kültür sanat etkinlikleri ile yola çıktık. ülkenin ilklerinden olan SBF Öğrenci Derneğini kurduk. Okul özelinde ve ülke genelinde dergi ve bültenler çıkardık. Ben de bunlara yazılar ve daha çok karikatürlerimle katkıda bulundum. Başka yayınlara da çizimlerimi gönderdim. Dernek faaliyetlerini yeni arkadaşlara devrettikten sonra Çırak adında bir fanzin çıkardık, orada da yazıp çizmeye devam ettim. Mezuniyetimden sonra bankacı oldum; sanatla ilgilenmek yaratıcılığı olumlu etkiliyor, bu sayede meslek kariyerimde çoğunlukla yeni ürünler ve projeler geliştirme imkanı buldum. Tabi okuldaki alışkanlıklarımı bırakmadım. Meslek hayatım boyunca da FONatik, VOSTROMatik gibi fanzinler çıkartmaya devam ettim.
Bitirirken şöyle bir anı ve umudumu da paylaşmak isterim. Mülkiyeliler Birliği, o dönemde hem bizim hem de başka okullardan atılan akademisyenlere, aydınlara ve sanatçılara bir yuva olmuştu. Bizler de Mülkiyelilerle işbirliği içinde oluyor, elimizden geldiğince katkıda bulunmaya çalışıyorduk. 1985 yılı Uluslararası Çocuk yılı ilan edilmişti. Siyasaldan ve başka okullardan birçok çizerle birlikte çocuk hakları çerçevesinde gençlik ve eğitim sorunları ağırlıklı bir karikatür sergisi açmıştık. Bu yıl o serginin 40. Yılı. O dönemden bugüne hala çizen arkadaşlarım var. Onlarla ve belki genç çizerlerle birlikte, ülkemizin yeniden zor bir süreç yaşadığı şu dönemde bir kırkıncı yıl sergisi güzel olmaz mı?