Yazan: Hilal Çetiner
Mülkiye’de iktisat eğitimi, ağırlıklı olarak nicel yöntemlere dayanan, kuramsal çeşitlilikten uzak ve çoğu zaman öncelikle Türkiye ile ve hatta lokasyondan öte gerçek yaşamla çoğu zaman bağlantısı olmayan bir çerçevede sunulmakta. Bölüme başlamadan önce iktisat bir bilim değil bir düşünce sistemidir gibi bir söz işittiğimi hatırlıyorum. Bu düşünce sistemine maruz kalmanın benim tahayyül gücümü ve anlama kabiliyetimi geliştireceğini, bazı temel toplumsal soruları artık bir iktisatçı olarak soracağımı ummuştum. Doğrusal olmayan bir talep fonksiyonunu kullanarak tüketici artığını integralle hesaplamayı öğrenmiş olmanın bir öğrencinin düşünce kabiliyetini geliştirmedeki yerini ya da hangi iktisadi soruya cevap verdiğini aradım fakat bulamadım. Bulamayışım benim acemiliğimden veya iktisadı henüz çıldırmamış bir sosyal bilim olarak ele aldığımızda bunun zaten herhangi bir toplumsal soruya anlamlı bir cevap veremeyecek “saçma” bir soru olmasından ileri gelmekte.
Bu durum, yalnızca bireysel ve “Mülkiyesel” bir gözlem değil; 2000 yılında Fransa’da iktisat öğrencileri tarafından başlatılan Post-Otistik iktisat hareketi gibi uluslararası eleştirilerle de örtüşen daha geniş bir sorunun parçası. Hareket iktisat öğrencilerinin iktisat eğitiminin; nicel yöntemlerin müfredattaki ağırlığının artması, kalkınma iktisadı, düşünce tarihi, iktisat tarihi gibi derslerin yeterince verilmediği, hakim teoriyi tek gerçek olarak kabul eden, dünyayı anlamaktan uzak, istatistiğe ve matematiğe boğulmuş “otizimli” bir öğretim haline geldiğini, daha kapsayıcı daha eleştirel ve diğer disiplinlerle etkileşim halinde olması gerektiğini savunan bir bildiri yayınlamalarıyla başladı. Bu iktisat eğitiminde ve iktisat anlayışında bir reform çağrısıydı. ‘’Hayali dünyalardan kaçmak istiyoruz, başka bir iktisat mümkün.’’ 21.yy’da iktisatçılar olmayan cinleri kovalayan büyücülere benziyorlar. (Taylan Bali “Mülkiye Hogwarts gibidir” derken herhalde bunu kastetmemişti!)
Üniversite bilimin kurumsal yuvasıdır. Bilim düz bir çizgide ilerlemez. İlerlemeyi durduran, yozlaştırıcı, düşünce gücünü azaltan, başka bir düşünceyi mümkün kılmayan paradigmalar vardır. Bilimde sıçramalar paradigmaların yıkılmasıyla mümkündür. Bu her şeyi nicelleştirmeye çalışan, yapamadıklarını hata payı sayıp yok sayan, nicelleştirilemeyecek düşüncelere safsata diyen paradigma yozlaştırıcı skolastik bir uzlaşmadır. Her şeyi nicelleştirmiş, kapitalizmi tek mümkün sistem ve insanı homo-economicus1 varsayan uzlaşma sadaka veren bir Müslümanı ya da boykotta kepenk açmayan işletmeciyi nasıl açıklar? Toplumlar arasında zamansal ve mekansal farklılıklar yok mudur, metodoloji her zaman ve mekanda uygulanabilir mi? Fikirler, inançlar ve motivasyonlar matematiğin ve istatistiğin ötesinde değil midir? Diğerlerini ideolojik olmakla suçlayan hakim iktisat teorisinin bu ısrarlı kaçışı asıl politik olan olabilir mi?
Mehmet Selik İktisadi Doktrinler Tarihi kitabında dinsel iktisadi düşünceyi bir bölüm olarak ele almış; İslam, Musevilik ve Hristiyanlık inançlarının iktisat ve iktisadi düşünce üzerindeki etkisini tartışmıştır. Altuğ Yalçıntaş bu bölümü “sofistike, iktisat tarihine bir Türkiye ve hatta Mülkiye perspektifi” olarak nitelendirmiştir. Ben dünyada ve akademide bütün bu müfredat, ana akım-heterodoks, safsata-hayali dünyalar tartışmalarının ve paradigmaların üzerinde-ötesinde bizim ’’sofistike’’ “Türkiyeli ve hatta Mülkiyeli” bir perspektifimizin mümkün ve eleştirel mirasımızın zaten var olduğunu düşünüyorum.
Mülkiye bir geç Osmanlı kurumu ve Cumhuriyetin ilk Siyasal Bilgiler Okulu olarak Osmanlının geç ve Cumhuriyetin ilk günleri gibi Tanıl Bora’nın ifadesiyle geç kalmışlığın ve yakalamanın alarmizminde2 olabilir. Geç Osmanlının geç aydını Ahmet Mithat torununu fazla ve ince düşünmekten men eder. Descartesların, Spinozaların, Pascalların, Darwinlerin falanların uzun uzadıya feylesofça dedikoduları insanı yormaktan başka netice gösteremez der. Düşünmeye vakit yoktur, hızlıca yakalamalıdır. Yakalayabilirse “modern” olacaktır. Mülkiyenin şimdilerde az kitaplı çok formüllü iktisat eğitimi artık alafranga paradigmayı yakalama gayretidir.
Fakat sıçramak bazı zaman ve mekanlarda yakalamaktan daha kolay.
alafranga: Batılı tarzda, özenti. “şimdilerde eski usul”
alaturka, alla turca: Türk tarzında, eski usul, modern olmayan.