Ana içeriğe atla

Sırbistan’da Hükümeti Devirdim: Aşırı Dürüst Balkanlarda Hayatta Kalma Rehberi

Yazan: Tasraf Yılkan


Herkes sizi yolmaya çalışıyor, siz bir koyunsunuz evlat, koyun! Taksici taksimetre açmaz, polisi sınırda size takar; yolunuza hep bir taş koyarlar. Taşı kaldırmaya çalışırsan da tıraş bıçağıyla bir sakallık yün koparırlar ama bu manyak keyifli bir şey. Herkesin sırt çantası hazırsa ucuz biletlerimizi alıp Balkanları fethe gidiyoruz. Gazamız mübarek olsun!


Öncelikle basit bir tur rehberi gibi başlayıp uçak bileti bulmayı anlatayım değerli siz değerli okurlarımıza. Bilet fiyatları hep değişiklik gösterir hele siz daha önce bir yerde arattıysanız, Whatsapp’tan arkadaşanıza mesaj attıysanız hatta daha kötüsü sürekli aynı rotaya bakıyorsanız bu lanet firmalar “cookie” denen zımbırtılarla bundan haberdar olup size daha yüksek fiyat çekiyorlar. Siz bir süre uçmadınız mı ya da bahsetmediniz mi hemen 10-20 Türk Lirası dahi olsa düşürüyorlar size karşı. Onların tüfekleri varsa bizim de süngümüz var askerler aracı firmalar ve gizli sekme ile çözeceğiz bu sorunları da. Uçak biletleri fiyatlarını karşılaştıran Skyscanner, sürekli bilet indirimi yapan trip.com, hazır gitmişken en ucuz hosteli bulmak için de Booking.com ve Airbnb indirili dursun telefonunuzda. Önce Skyscanner’dan fiyata bakıyoruz sonrasında gizli sekme kullanarak havayolu firmasının kendisinden tekrar inceliyoruz en ucuzu hangisiyse seçiyoruz ve biletimizi çok düşünmeden alıp uçağa atlıyoruz. Bu sıralamanın tek bir istisnası var: trip.com indirimleri.


Benim gitmek istediğim dönemde -yılbaşı sonrası- trip.com uygulamasını indirip ülke, dil gibi bütün seçenekleri Birleşik Krallık yapınca yüzde 90’a varan indirimler veriyordu. İstanbul’a 100TL, Kıbrıs’a 200TL, Makedonya ve bazı balkan ülkelerine de 1000TL altında güzel fiyatlar veriyordu. Bu söylenenlere göre birkaç farklı rota çizdim ve gezmeye başladık. Size yardımcı olması için diğer rotalardan bahsedeceğim. 


Kosova biletleri manyak ucuzdu oraya gidip Sırbistan’ı gezip geri Kosova’dan uçakla dönme gibi bir planım vardı ilk başta. İşte asıl rehber burada başlıyor sayın okurlar.! Kosova, Sırplara göre bir ülke değil, bir eyalet. Adam diyor ki sana “Kardeş sen bizim eyaletten pasaporta damga bastırmışsın! Hayırdır terörist misin? Ülkemizi bölmeye mi çalışıyon hacı?”. Nazikçe seni 5 saat sınır kapısında bekletip nazikçe geri çeviriyor. Bu bilgiyi öğrenmesek muhtemelen güzel bir macera olurdu bize. 


Diğer plan ise Tuzla’dan (hayır ilçe olan değil) Belgrad’a otobüs ile gidip Sırbistan’da bütün köyleri gezip hepsinde yerel peynirleri deneyip Kosova’dan dönmekti. Düşündüğünüzün aksine Sırbistan-Kosova sınırı geçilmesi kolay idi. Tuzla biletinin tarihi çok uymadı, biz de daha farklı bir plan yaptık.


Makedonya-Sırbistan-Kosova üçgenini dolaşıp memleket sınırlarına geldik. Üsküp Havalimanı’na indik. Çok heyecanlıyız. Siz çok da heyecanlanmayın biz sizin yerinize de heyecanlandık çünkü. İndikten 2 dakika sonra merkeze giden otobüsler için bilet alma sırasında önümüzdeki çift Euro ile ödedikleri için 3-5 kat fazla ödeyerek dolandırıldılar. Burada rehberin ilk kuralı devreye giriyor. YEREL PARANIZ YOKSA KART KULLANIN. Havalimanında exchange pahalıya patlıyor. Mastercard ya da Visa’nızın yurt dışı özelliğini açın tepe tepe kullanın. Kampüskart geçmiyor maalesef Troy altyapısı kullandığı için. Merkeze vardık. Bizi ihtişamlı Büyük İskender heykeli, heykelleri, bir sürü heykel ve heykel karşıladı. Yerel halktan İngilizce bilen 10 kişiden biriyle konuşma şansımız oldu. Bir güzel heykellere sövdü o da. Mevzu şu imiş: Bu heykelleri yapmak için ülkenin bütün parasını yiyip bitirmişler belki turistlerin ilgisini çeker de reklam yaparız diye. Gördüğümüz hiçbir heykel tarihi bir değer taşımıyordu. E parası da halktan gittiği için yerel halk duruma çok da memnun değil Eskişehir’in aksine.


Makedonya’da İngilizce bilen 11. kişi ile konuştuktan sonra. Obilet adlı uygulamayı kullanarak saatlerini ve fiyatlarını kontrol ettiğimiz Niş Express otobüsüne tam vaktinde gitmek için yoldan bir taksiye atladık ve tabii ki taksimetre açmadı. Turist tarifesiyle gittik. Siz böyle yapmayın. Avrupa’dasınız sonuçta illa biri size taksimetre açar. Otobüsün kalkmasına 10 dakika vardı. İngilizce konuşarak görevliden biletlerimizi 20 Avro’nun Makedon Dinarı karşılığı ile aldık ve bizden pasaportlarımızı istedi. Türk pasaportunu alıp kahkaha patlattı. Otobüse 3 dakika var. Sal bizi be adam. Bir anda Türkçe konuşup soyadımla dalga geçti. Çok Türk var illa çat pat bişi öğrenmiştir diye İngilizce konuşmaya devam edip “yeah yeah” diye geçiştirdim. 


— Olum anlamıyor musunuz beni Azerice konuşuyorum?

— Okey Okey.


Adam bize sinirle bağırana kadar Türkçe konuştuğunu anlamamıştık bile. Adam Azeri çıktı. 1 dakika ayak üstü konuşup koşarak kaçtık. Otobüsümüz var sonuçta. Otobüs şoförümüz, (otobüsün)içindeki herkes gibi Sırp idi. Kapıda pasaportlarımıza bakıp gergin gergin bir şeyler dedi ama hiçbir şey anlamadık. Sırpça konuşmasının verdiği özgüvenle adama gülerek küfür ede ede otobüse bindik. Köpeğe otur komutu verme ses tonuyla ‘Mehmet, sabun…’ gibi kelimeler söyleseniz de oturur. Bizimki de o tarz bir tecrübeydi. Bağıra bağıra küfür edip sonrasında “Turkish allowed!” gibi şeyler söyleyip anlaşılmayınca tekrar güle güle küfür edip bindik otobüse. Herkesin Sırp olduğuna o kadar eminiz ki. Otobüsün içinde de şakalaşıp duruyoruz; zaten bomboştu. En son bir adam bize gelip “Nerelisiniz gençler?” dedi. Utançtan donup kaldık. “İstanbul.” deyip geçiştirdik ama bir görseniz adamın gözler kıpkırmızı, giyimi kuşamı tamamen keko gibi. Bize, neden Sırbistan’a gittiğimizi falan sordu. Biz de sorduk ve “Turistik.” yanıtını aldık. “Sınır polisine bunu söyleyeceksin.” diye öğretmişler herhalde tekrarlayıp durdu. Arka sıralarda bir koltuğa geçip oturduk. Sırp sınırına gelince bu ağabeyi 30 dakika sorguladılar. Bize sadece otel rezervasyonumuzu sorup geçirdiler. Bu ağabeyin yanına gidip sordum 


— Abi gerçekten neden geldin?

— Ya benim Almanya’da kuzenler var yanlarına çalışmaya gidiyorum.


İşte adamı böyle dökerler ortaya. Bize anlattığına göre uçağa binen 3 arkadaşını daha uçağa binmeden alıp biletini iptal etmişler kaçmasın diye. Bu ağabey de araya kaynamış kim bilir Kuzey Sırbistan’ın hangi köyünden dikenli teli kesip kaçtı. Yolu açık olsun.

Sırbistan Niş’e geldik. Bir şeyler atıştırıp şehrin 3 kilometre dışındaki kişi başı da 250 TL tutan apart otelimize geçtik. Dümdüz 1+1 oda, kapı şifresini Booking’den bana attı ve girdik. Çıktığımız gün de kapımıza gelip bizden ödemeyi alıp gitti.

Sırbistan’da otobüsler ücretsiz sakın gidip de bilet almaya çalışmayın bizim gibi. Çünkü bilet almaya çalışırsan harbiden bilet satıyorlar. Otobüse okutmak istersen şoför kızıyor “Sistem bozuk kardeşim.” diyerek. Niş merkezinde trafiğe kapalı bir meydan var. Sağında solunda mağazalar, dükkanlar var. Eğer doğru yöne doğru gidiyorsanız kafelerin, restoranların olduğu yere doğru gidebilirsiniz. Yaptığımız ve yapmak istediğimiz şey tam olarak şuydu: Google Maps’ten puanı en yüksek restoranları bulup 200 TL karşılığında en güzel et yemeğinden yiyip geri dönmek. Yerel dil bilmek her zaman avantajlıdır. Söylediğiniz şey ufak bir teşekkürler dahi olsa girdiğiniz yerde sempati toplarsınız. Çıkarken “Hvala!” diyin, çok hoşlarına gidiyor dillerini bilmeniz. Girerken de “Zdravo!” dersiniz. Aman bunu sadece Sırbistan’da yapın. Diğer eski Yugoslav ülkelerinde dayak yeme ihtimaliniz var.


Balkanlarda Hristiyan çoğunluklu yerlerde köfte yerken dini hassasiyetleriniz varsa dikkatli olun.  Kuzu, dana ve domuz karışık oluyor bazı yerlerde. Öncesinde sorarsınz “beef beef” falan diyerek. Anlıyorlar bir şekil ama konuşamıyorlar İngilizce denen laneti. Yapacak bir şey yok belli bir coğrafyanın kaderi sanırım bu. Köfte söylerken de “Cevapi” dersiniz (bütün Balkanlarda geçerli) ama benim tavsiyem “Cevapi Kaymaki” dümdüz tuzlu kaymak ve yanında köfte. En baba yerlerde yedik her seferinde ve fiyatlar çok uygundu. Kemiksiz tandırın kilosu civarın en iyi lokantasında 1200TL idi. Gerçi TL ile fiyat vermek çok mantıklı değil 2025 Şubat ayı kuru olan 1TL=3.14 Sırp Dinarı ile hesaplayabilirsiniz verdiğim her fiyatı. Köftesi, salatası, patatesi yandaki pul biberi... bütün yemekleri gerçekten çok lezzetli bir halk. Özellikle bizim damak tadımıza çok uygun. Sanki sene 2011 ve babanızla yemek yemek için Kırklareli’nin dağ köyüne gitmişsiniz gibi bir lezzet karşılıyor sizi.


Niş Kalesine giriş yaptık. Kocaman büyük bir park ve açık hava müzesi. Dedelerimizin ninelerimizin izlerini iyice inceleyip şehir manzarası eşliğinde otururken buradaki diğer günlerimizde gitmek için şehir dışındaki köyleri araştırdık. Sicevo Kanyonu denen manzara alanına gitmeye karar verip otobüsle 30 dakika yol çektik. Karşımızda hiçbir insan, hiçbir restoran yoktu. 1 saat manzara izleyip geri şehre indik.

Şehir karışmış, herkesin bir elinde pankart bir elinde düdük, herkesin yüzü açık, polis yol gösteriyor ve toplanmış eylem yapıyorlar. Durumun vahametini şöyle söyleyeyim TOMA bile yok. Dümdüz sokağa çıkmışlar ve korkacak hiçbir şeyleri yok. Plastik mermi ve biber gazı bile yok. Tabii meydanı boş bulunca her zaman yanımda olan açık alan düdüğümü çıkarttım aralarına karışıp meydana doğru yürüdüm, halk ile birlikte. Toplanılan yer aşırı kalabalık değildi genellikle genç ağırlıklıydı. Tabii 180 bin nüfuslu yerde ne kadar kalabalık olabilirse o kadar kalabalıktı.-Yaşadığım mahalle daha büyük.- Pankartlar da güncel “meme” kalıplarıyla oluşturulmuş basit mizahi içeriklerdi. Keyifli bir an olsun diye katıldığım eylemler sonucu daha önce hükümetin bir kısmını istifa ettiren halk sayemde hükümeti tamamen devirdi. 

Niş merkezinde topladık eşyalarımızı ve dönmek üzere Kosova’ya yola çıktık. Geldiğimiz Niş otogarına geri dönünce içeri girmemiz için bizden para istediler. Evet, dümdüz otogarın kapısına turnike koymuşlar ve içeri girebilmeniz için otogara giriş bileti diye bir şey almanız gerekiyormuş. Kosova’ya giden okul servisi bozuntusu bir şeye bindik ama korkudan ölüyoruz. Kosova’ya giden 3 tane Türk vatandaşıyız, servis bomboş sadece 2 tane yetkili var herkes Sırp. Korkumuzun nedeni bir anda “Kosova’da ne işiniz var lan!” deyip dövülme korkusu. Sırbistan’da Kosova mevzundan o kadar korkuyoruz ki sınır görevlisine gösterdiğimiz Booking rezervasyonunda Kosova kısmını kırpıp gösterdik. Boşuna korkuyormuşuz aslında Sırbistan’da. Herkes illa bir Türk dizisi izlemiş, Sırplara gözdağı verilmek için yapılan KELE KULA’dan (Kelle Kulesi) da normal tarihi eser gibi söz ediyorlardı. Siz yine de Kelle Kulesi’nden söz etmeyin birinin dedesi çıkar falan maazallah. 

Otogarın kapısında asıl kafile bindi biz de bir rahat ettik zira kimse para vermiyormuş otogara, kapıda otobüs durağında biniyorlarmış. Bu bilgiyi de kimse vermez. Kosova sınırında sorun çıkartan taraftan sorun çıkartmayan tarafa doğru gittiğimiz için rahat rahat geçtik. Okul servisi bozuntusu şeyden inmedik bile.

Bizi Priştine’de bir yerde bıraktı. Hemen bir taksi peşimizden koşmaya başladı. Önce şoförle muhabbet ettiler sonra “Abi Abi Gelin Gelin!” diye bağırdı. Hemen Google Maps’ten hostelimizin kaç kilometre olduğuna baktık en az 3-5 kilometre vardı. Biz de bindik taksiye. Konumu girdik. “15 Euro.” dedi bize. 

Dedim “Taksimetre?”

Dedi “Yook!”

Dedim “Lütfen!”

Dedi “Gece Tarifesi.”

Dedim “O zaman indir bizi.”

Akıllandık sonuçta daha öncesinde Makedonya’da.

Kosova çok yeni ve tamamen Avrupa Birliği’nin finanse ettiği bir ülke; gittiğimizde her şey inşa halinde ya da taze tamamlanmış biçimdeydi. Gezecek görecek tek tarihi eser Bill Clinton heykeli olabilir sanırım. Yiyecek kültürü diye bir şey yok. Ya Amerikan fast food’u yiyeceksiniz ya da kuytuda bir Arnavut Tavernası bulup bizim gibi midenizi bozacaksınız. Kosova’da sıkılıp hostele muhabbet etmeye döndük.

Hostelde birbirinden farklı geçmişlere sahip ve sadece muhabbet etmek için hostelde kalan bir sürü ağabeyle tanıştık. Hepsinin hayat hikayelerini, buraya neden geldiklerini, Ankara’daki en iyi dönercileri ve ülkenin nereye gittiği hakkında derin ilmî sohbetlerde bulunduk.

Bu hostelde de en iyi 3 yataklı büyük odayı biz tuttuk ve kişi başı sadece 200tl civarı verdik.


Balkanlar farklı kültürleri deneyimleyebileceğiniz güzel bir bölge. Cebinizde çok paranız olmasa da bu yazı sayesinde hayatta kalabileceğiniz bir yer. 5 gün süren bu macerada size Makedonya’dan Kosova’ya kadar uzanan bir perspektif sundum. Esnafından taksicisine korkacak hiçbir şeyiniz olmasın siz kendi ülkenizde daha fazla haksızlığa uğruyorsunuz. Nasıl baş etmeniz gerektiğinizi az çok biliyorsunuz. Zaten yeme içme pratikleri olarak da çok benzeşiyoruz Balkan halklarıyla. Herkesin kutsalına ve kültürüne karşı anlayışlı olmayı unutmayın sonuçta siz bir turistsiniz. Gidilecek yerler, yenilecek yemekler, gezilecek sokaklar bir yana, bir sonraki macerada tüm bunları unutmadan bir adım daha öteye gitmek sizin elinizde. Sağlıcakla kalın, uyanıklığınızı elden bırakmayın ve her anı dolu dolu yaşayın!


Bu blogdaki popüler yayınlar

İhtilaller ve İhtimaller Üzerine: Fransız Devrimi’nin Etkisiyle Demokrasinin Süreçsel Gelişimi

  Fransız Devrimi’ne Giriş Fransız Devrimi, yalnızca bir ulusun siyasi yapısını değiştiren bir hareket değil, aynı zamanda modern demokrasinin temellerini atan bir dönüm noktasıdır. Eric Hobsbawm’a göre modern dünyanın tarihsel süreci iki olay ile başlamıştır, İngiltere’de ortaya çıkan Endüstri Devrimi ve Fransa’da ortaya çıkan Fransız Devrimi. (Hobsbawm, 1962) Devrimin ortaya çıkışı, Fransa’nın içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarla yakından ilişkilidir. 18. yüzyılın sonlarında Fransa, ekonomik, toplumsal ve siyasi bir kriz içerisindeydi. Mutlak monarşi, halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktı ve Kral XVI. Louis’in yetersiz liderliği devleti zayıflatıyordu. Toplum, vergiden muaf tutulan din adamları ve soylular ile vergiler altında ezilen üçüncü sınıf (halk) arasında keskin bir ayrışmaya sahipti. Amerikan Devrimi’ne verilen mali destek ve 7 Yıl Savaşları, devleti mali bir krizin eşiğine getirmişti. Tarımsal üretimdeki düşüşle birleşen kıtl...

Prof. Dr. Altuğ Yalçıntaş ile Alternatif İktisat Akımları: Heterodoks Yaklaşımlar / Mülkiye Postası 05.12.2024

Muhabir: Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için Mülkiye Postası adına size teşekkür ederim. Henüz çiçeği burnunda bir oluşum olarak ilk röportajımızı sizinle gerçekleştiriyoruz. Giyotin dergi çatısı altında temelde röportajlar, söyleşiler, sonrasında anket çalışmaları ve Mülkiye Haberleri yapmak amacıyla yola çıktık. Uzun ömürlü ve nitelikli bir oluşum olması için elimizden geleni yapıyoruz. Destekleriniz için tekrar teşekkür ederiz. Prof. Dr. Altuğ Yalçıntaş: Her zaman. Muhabir: Hocam isterseniz yine kitabın en başından alalım. Sizin için iktisat nedir? A.Y: En zor yerden girdin. İktisat geleneksel olarak ekonominin bilimidir. Yani ekonomiyi açıklamak için uğraşan insanların bir araya gelerek yaptığı şeyin ismine iktisat diyoruz biz. Ama bu cevap yeterli olmayabilir çünkü bu sefer “ekonomi nedir?” sorusunu cevaplamamız gerek. Ekonomi yine geleneksel olarak üretim, tüketim ve bölüşüm alanlarının bir bütünü olarak tanımlanır. Bu alanlardaki faaliyetlerin yapısı teknoloji ...

Avrupa’da Sosyal Demokrasinin Mevcut Durumu, Yeniden Yükselişi ve Geleceği Mülkiye Postası – 06.12.2024

Selin Çelik: Hocam, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için Mülkiye Postası adına size teşekkür ederim. Henüz çiçeği burnunda bir oluşumuz ve ilk röportajlarımızdan birini sizinle gerçekleştirmekteyiz. Mülkiye Postası’ndan biraz bahsetmek isterim. Giyotin Dergi çatısı altında röportajlar, söyleşiler, anket çalışmaları ve Mülkiye ile ilgili haberler yapmak üzere yola çıktık. Uzun ömürlü ve nitelikli bir oluşum olması için elimizden geleni yapıyoruz. Destekleriniz için tekrardan teşekkür ederiz. Dr. Öğretim Üyesi Uğur Tekiner: Rica ederim. SÇ: İsterseniz, ilk sorumuzla başlayalım. Öncelikle, Fransa ve Birleşik Krallık'taki sol partilerin zaferleri seçmen davranışlarındaki değişimi mi yoksa geçici bir tepki yansıtmakta ve uzun vadede bu desteği artırmak için nasıl bir vizyon gerekli? UT: Aslında çok yerinde ve güncel bir soru. Bu iki eğilimi de düşündüğümüzde, her ikisi de diyebilirim. Öncelikle, geniş bir perspektiften baktığımızda bu iki seçim zaferine sadec...